Bizler her nedense sorunlarımızı çözerken, tartışırken yöntem olarak kavgayı, sert üslubu, şahsi görüşlerimizi ön plana almayı seçiyoruz. Bunun nedenide kendi düşünce ve inançlarımızı kesin doğru kabul edip karşımızdaki insanlara konuşma fikirlerini söyleme hakkı bile vermek istemiyoruz. Bunun nedeni sanırım Kur'an dan uzak bir İslam yaşadığımız olsa gerek. Onun içindir ki bir birimizi de dinlemez olmuşuz. Hâlbuki yöntem bellidir. Allah Kur’an ı sizler için rehber gönderdim, onun ipine sarılan doğru yolu bulur diye bizlere öğüt verir. ALLAH SİZLER İÇİN DİNDE KANIT DELİL, HAKEM KUR'AN DIR DİYE BİZLERİ UYADIĞI HALDE, NE YAZIK Kİ BU UYARILARA KULAKLARIMIZI TIKAMIŞIZ.
Sayın Mehmet Şevket Eygi, geçmiş yıllarda bir köşe yazısında, kendi fikir ve inancı doğrultusunda karşılaştığı sorunları çözmek adına, ULEMA ŞURASI TOPLANMALIDIR DERKEN, gördüğü yanlışları çözme yöntemi de, elbette kendi düşünce ve inancının yansıması olarak, günümüz İslam toplumu olarak bizlerin, adeta birbirine nasıl düşman olduğuna, güzel bir örnek teşkil eden, bakın nasıl tavsiyelerde bulunuyor.
Önce şura üyelerinin şartlarını sayayım:
(1) İcazetli âlim, fakih ve müftü olacak. (İcazetsizler katılamaz)
(2) İslam’ı yaşayan, sahip oldukları bilgileri hayatlarına aksettirip uygulayan ahlaklı ve faziletli kimseler olacak.
(3) Reformcu, mezhepsiz, ılımlı İslamcı, dinde yenilik ve değişim taraftarı, BOP’çu, Fazlurrahmancı, Kemalist olmayacak.
(4) Cumhur-i ulema yolundan gidecek.
(5) Sevad-ı Azam dairesi içinde bulunacak.
(6) Halkın güven, hürmet ve sevgisini kazanmış olacak.
İşte Sayın Eygi nin şurasının özellikleri. Bizler eğer din kardeşlerimizi karşımıza alıp, onları adeta düşman, hasım gibi görürsek, bırakın sorun çözmeyi, sorunlar yumağını ellerimizle sarmış oluruz. Sayın Eygi yazısında bazı sorular yazmış ve bu soruların cevaplarını toplamak istediği şuranın vermesini istiyor. Ne kadar güzel, şartları ben koyarım, benim imanım ve inancım gibi iman edeceksiniz, kararları da benim inancım doğrultusunda ki şura heyeti verecek. Karşımdaki düşünceye, inanca yer yok zihniyeti. İşte günümüzdeki inanç anlayışımıza çok çarpıcı örnek. Ne yazık ki her mezhep ya da tarikat, aynı düşünceyle hareket ederek, kardeş kanını akıtmaktan bile çekinmiyorlar. İşte bizler İslam ı böyle anlıyor ve bu mantıkla yaşamaya çalışıyoruz. Onun içinde acı, keder, İslam toplumumuzdan eksik olmuyor. Sayın Eygi, gördüğü sorunları, yine kendi yöntemi ve kendi fikri doğrultusunda kişileri toplayıp, bir araya getirerek, çözmenin yolunu gösteriyor. Sizce böyle bir ŞURA, toplumun tüm sorunlarına çare olur mu?
Aslında hiç şaşırmamak lazım, bu yanlış günümüzde çok yapılıyor. Sorduğu soruların cevabını önerdiği, kendi fikir ve zikrindeki kişilere sormak ve danışmak yerine, Allah ın rehberine sormayı deneseydi, bence kesin ve net cevapları zaten alırdı. Toplumu bölmeden, bir birine düşman yapmadan, parçalamadan.
Sayın Eygi Kendisince, şura üyelerinin şartlarını sayarken bile, toplumun birçok kesimini karşısına alıyor, dışlıyor adeta düşman ilan ediyor. Onları küçümseyerek kendisini de temize çıkarıp, en iyi en doğru inanç benim inancım, düşüncem dercesine, sorunlara çözüm öneriyor. Bu çözüm yolu Allah ın Kur’an da, ortaya yolu izleyen bir ümmet olun önerisine uyuyor mu? Gerçi uysa da oldu uymasa da uydu, mantığına alıştık artık.
Gerçekten Sayın Eygi, günümüz politikasının içler acısı halinden örnekler vermiş yazısında. Şikâyette bulunuyor yapılanlardan. Acaba bu içler acısı halin sorumluları bizler değilmiyiz? Sayın Eygi nin kendi kıstasları içinde toplayıp, çözüm getirmeye çalıştığı soruların doğru cevaplarını, topladığı şurada alabileceğinden bu kadar nasıl emin olabiliyor? Yoksa bu önerdiği yöntem, sorunlara bir sorun daha eklemesin. Yorum sizlerin.
İşte bizlerin sorun çözme yöntemi. Bazı kişiler dindar nesil yetiştirmeliyiz, yöneticilerimizi dindar olanlardan seçmeliyiz diye öneride bulunur. Acaba o dindarlık kıstasları, ölçüsü hangi şurada belirlendi dersiniz? Sayın Eygi nin kıstaları, dindar bir nesil yetiştirmemizi sağlayabilir mi? İşte bizler Allah ın rehberinden uzak, beşerin menfaat içerikli inancı ile yaşamaya devam ederde, edindiğimiz velilerin, efendilerin yarattığı itikatlarla hayatımızı, yaşamımızı yönlendirirsek, içimizden çıkacak liderlerden de şikâyet etme hakkımız olmayacaktır.
İmamı Azam Ebu Hanife yi hatırlayınız, zamanın yöneticilerinin, kendisine vermek istedikleri görevi almama nedeninin üzerinde dikkatle düşünmeliyiz. BEŞERİ HÜKÜMLER İLE İNANÇ YÖNLENDİRİLEMEZ. İman, Allah ın hükümleri ile yönlendirilir, şekillendirilir ve yaşanır. Oda şükürler olsun elimizin altında dimdik, apaçık duruyor. Ama bakan yok, çünkü toplumun Kur’an ile ilişiği kesilmiş, beşerin rivayet hükümlerine itibar edilir olmuş.
Bizler Allah ın, sakın bölünmeyin sözlerini kulak arkası ettiğimiz sürece, tek bir yumruk olmamız mümkün değildir. Bizler Allah ın rehberinden, gereği gibi istifade etmeden, hala birilerine sorular sorarak cevap alma yolunu seçiyor da, Allah ın rehberine danışmıyorsak, elbette onun nurundan da istifade etmemiz mümkünde olmayacaktır.
İNANCIMIZI YAŞAMAK, DOĞRU YOLU BULMAK ADINA, BEŞERİ SURALAR KURARAK ONLARIN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ İLE YAŞAMAYA DEVAM EDERSEK, ASLA NE HUZURU BULURUZ NE DE ADALETLİ BİR DÜZEN KURARIZ. DİLERİM BİR GÜN BU GERÇEĞİN FARKINDA OLAN, ALLAH IN HALİS KULLARNDAN OLURUZ.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK