Geçen gün Sayın Hakkı Yılmazın SALÂT, yani günümüzde namaz, dua, destek anlamındaki Kur’an da geçen kelimeden ne anladığını anlattığı, yazısını okudum. Önce Sayın Yılmazın Kur’an da ki salât kelimesinden ne anladığını, yazısından alıntı yaparak sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü Sayın Yılmaz salât sözcüğünden, günümüzde kıldığımız namazı anlamadığını, çok daha farklı bir anlam vererek, anlatmaya çalışmış. Konu biraz uzun, lütfen sabırla okuyalım.
Bizler eğer birbirimize saygılı olmayı öğrenirde, karşı düşünceleri de dinlemesini bilirsek inanıyorum ki, İslam ın içindeki başıbozukluğu, fitne ve fesat karıştıranları içimizden ayıklamakta, hiçte zorluk çekmeyeceğimize inanıyorum. Eğer kendi düşüncelerimizi, inançlarımızı karşımızdaki tüm insanların dinlemesini ve saygı göstermesini istiyorsak, bizlerinde onların düşüncelerini dinleyerek, saygı göstermemiz gerektiğini unutmamalıyız. Böyle yaparsak birlik ve beraberliğe daha yakın oluruz.
Gelelim Sayın Hakkı Yılmazın Kur’an da ki SALÂT sözcüğünden ne anladığına. Düşüncesini iyi anlayalım ki, Kur’an bütünlüğünde tüm ayetleri analiz edip, doğru bir sonuca varabilelim. Çünkü her insan bizzat kendisinden ve yaptıklarından sorumludur. Bakın Sayın Yılmaz ne anlamış Kur’an da ki salât sözcüğünden.
“Sonuç olarak [salât] sözcüğünün anlamını; “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür.
Dolayısıyla [salât] sözcüğünün anlamını, “yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım” boyutuna indirgemek doğru olmayıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir.
Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihnî” ve “malî” olmak üzere iki yönü bulunmaktadır.
• Zihnî yönü ile salât; eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşde erdirmek; en sağlam yola iletmek;
• Malî yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, onları zor günlerinde sırtlamak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir.
Kur’ân’daki, “salât’ın ikamesi” ile ilgili emir ve haber cümlesi niteliğindeki ifadeler genellikle “namazı doğru kılın, namazlarını dosdoğru kılarlar” şeklinde çevirilegelmiştir. Bizim, sözcüklerin anlamları üzerinden yaptığımız tahlil ise bu çevirilerin, ifadenin anlamını yansıtması bakımından yetersiz kaldığını, hatta yanlış olduğunu göstermektedir.
Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse “salâtın ikamesi”;
• Zihnî yönü ile eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması.
• Malî yönü ile iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması demektir.”
Yukarıdaki sözlere, açıklamalara baktığımızda günümüzde anladığımız salât, yani Allah a dua etmek, onu zikretmek, tesbih etmek, onun huzuruna durmak, günümüz ifadesi ile namaz kılmak anlamının olmadığını söylüyor yazar. Her fikri ve düşünceyi sabırla dinleyip, onu anlamaya çalışıp, Kur’an süzgecinden geçirebiliyorsak, en az hatayla doğruya ulaşacağımızı Rabbimiz söylüyor.
Önce yukarıdaki düşünceyi daha iyi anlamaya çalışalım. Ben yazılanlardan anladığım kadarıyla, salât sözcüğünden ne anladığını özellikle düşünürsek, salâtın ikamesinin Allah a değil, yalnız insanlara yönelik yapılmasını emrediyor Allah diye anladım. Çünkü bakın ne diyor Sayın Hakkı Yılmaz? “Destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak.” Yani Allah ın rızasını kazanmak isteyen, yardıma muhtaç olana yardım etmeli, sorunları varsa onlara yardımcı olmalı, çözüm getirmelidir manasındadır diyor. ASLINDA BUNLAR KUR’AN DA, İNFAK BAŞLIĞI ALTINDA ANLATILIYOR.
Önce SALÂT sözcüğüne verdiği manayı anlayalım ki, gerçekten Rabbimiz bu sözcüğü, bahsedildiği anlamda mı yalnız kullanmış doğru anlayabilelim. Çünkü Sayın Yılmaz diğer açıklamaların da, detaya girdiğinde SALÂTI ikiye ayırıp, ZİHNİ ve MALİ olarak tespit etmiş.
Bu yazımda verdiğim ayet örnekleri, bizzat Sayın Hakkı Yılmazın yazılarından alınmıştır, önce onu belirtmek isterim. Gerçekten Rabbimiz SALÂT sözcüğüyle verdiği emri yalnız bu anlamda mı kullanmıştır, gelin Kur’an ayetlerine bakarak anlamaya çalışalım, tabi hiçbir etki altında kalmadan, Kur’an bütünlüğünde tüm ayetleri düşünerek, bu kelime ile Rabbimiz ne anlatmak istiyor, onu anlamaya çalışalım.
Allah Kur’an da SALAT kelimesiyle bizlere bir şeyler emrediyorsa, mutlaka bunun detaylı, açıklamasını da yapmıştır. Çünkü ben sizleri sorumlu tuttuğum her konuda, nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız der. Burada geçen salât sözcüğüne, namaz anlamını vermeden anlamaya çalışalım, bakalım Rabbimiz burada ne söylemek istiyor?
Ankebut 45: Sana kitaptan vah yedileni oku ve salâtı ikame et. Muhakkak ki salât fahşâ’dan ve kötülükten alıkoyar. Ve Allah’ın anılması, elbette daha büyüktür. Ve Allah ürettiğiniz [yaptığınız] şeyleri bilir.
Yukarıdaki ayeti anlamaya çalışalım. Sayın Yılmaz, salât kelimesinden [zihnî ve malî desteği oluşturup ayakta tutan] anlamını vermişti. Bakalım ayetteki sözcükler bu anlam ile bütünleşecek mi? Allah elçisine sana gönderdiğim Kur’an ı oku ve salâtı ikame et diyor. Peki, Kur’an ın okunması ile zihni ve mali yardımın yan yana gelişi ve daha sonraki cümlelerle bağdaşıyor mu ona bakalım. Kur’an ı okuyan ve salâtı ikame eden fuhuştan ve kötülükten kurtulur diyor Allah.
Hemen düşünelim, bir başkasına yardım bizi fuhuştan yalnız kurtarabilir mi? Ayetin devamına bakın, Allah ın anılması elbette daha büyüktür diyor. Sonunda da Allah ın bizlerin yaptığını bileceğini söylüyor. Dikkat ederseniz ayette mana ve anlam kopukluğu oldu, bahsedildiği anlamı verirsek.
Gelin birde salata dua etmek Rabbimizi anmak, ondan yardım dilemek anlamını verelim bakalım ne olacak? “Sana kur’an dan vah yedileni oku, Allah a dua et, şükret onu an. Muhakkak i Allah ı anmak, ona saygıda bulunmak, onun emirlerini hayatına geçirmek, seni fuhuştan ve kötülükten alıkoyar ve Allah ın anılması elbette daha büyüktür.” Bakın Allah tüm bunları salâtla yani duayla, namazla, yani Allah ile kuracağımız bir bağ ile yani diğer ayetlerinde de açıklama yaparak, huzuruma durarak bu bağlılığını göster ki, bende size yardımcı olayım diyor. Eğer salât sözcüğüne farklı anlam verirsek, ayette bütünlük bozuluyor.
Başka örneklere bakalım.
“Tâ-Hâ -132: Ve ehline salâtı emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızk istemiyoruz. Seni Biz rızıklandırıyoruz. Akıbet takvâ içindir.”
Şimdide SALÂT sözcüğüne verilen anlamı hatırlayınız. Neydi, zihni ve mali destekte bulunmak. Bakalım bu anlam, ayetin bütünlüğüne uyacak mı? Allah elçisine salâtı emret ve kendinde ona sabırla devam et diyor. Demek ki ferdi yapılacak bir şey ki, sen onlara söyle yapsınlar, sende sabırla devam et diyor. Eğer topluca beraber toplanıp, fikri ve maddi yardım toplantıları olsaydı, sen ayrıca yap onlarda ayrı ayrı yapsın demez, birlikte yapın derdi. bakın Allah ne diyor, BİZ SENDEN RIZIK İSTEMİYORUZ DİYOR. Peki ne istiyor, saygı ve bağlılık.
Şimdi söyleyeceklerimi lütfen çok iyi düşünelim. Allah zengin, fakir hiçbir ayrım yapmadan herkese salâtı emrediyor. Peki, bu durumda mali imkânı olmayan, zihni yardımda da kimseye bulunamayacak insanlar ne olacak? Çünkü ayrım yapılmadan salât emri var. Bu emir her insanın yapabileceği bir şey olmalı ki, ayrım yapılmadan emredilsin. Bakın salata bu manayı da verdiğimizde ayette kopukluk oluyor. Biz Sayın Hakkı Yılmazın örneklerine bakmaya devam edelim, tabi onun mealinden.
“Tâ-Hâ 14: Hiç şüphesiz ki Ben, Allah’ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikame et.”
Yukarıdaki ayete bakalım şimdide. Bakın Allah ne diyor bizlere? (O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikame et.) Allah bana kulluk et ve beni anmak için salâtı yerine getir diyor. Eğer Sayın Yılmazın dediği gibi salât burada, zihnî ve malî desteği oluşturup ayakta tutan, yardım eden anlamı olduğunu kabul edersek, Allah ın anmak emri ile yan yana geldiğinde bahse konu anlam uyuşmuyor. Allah ı anmak için illaki yardımda bulunulması gerekiyorsa, böyle imkânı olmayanlar çok büyük zorda kalmış olmaz mı bu durumda? ALLAH SALAT İLE BENİ AN DİYOR. Allah ı nasıl anabiliriz? Dua, zikir kıyam, rüku ve secde yani namaz ile. Devam edelim, bir başka ayette geçen salât kelimesinin ne anlama geldiğine.
“Enbiya–73: Ve Biz onlara hayırlar işlemeyi, salâtı ikame etmeyi, zekâtı vermeyi vah yettik. Ve onlar, sadece Bize kulluk yapanlar idiler. “
Yukarıdaki ayette, aslında salâtın Sayın hakkı Yılmazın anlam verdiğinden çok farklı olduğu çıkıyor ortaya. Bakın Rabbimiz, çok açık nasıl yazmış ayrı ayrı istediklerini kullarından.
1.Hayırlar işlemeyi, 2.Salâtı ikame etmeyi, 3-Zekâtı vermeyi vah yettik.
Hâlbuki Sayın Hakkı Yılmaz salat kelimesine zihni ve mali desteğin oluşturulması anlamını vermişti. Ama Allah hepsini burada ayrı ayrı zikrediyor. Demek ki burada bahsedilen salâtın anlamı çok farklı. Örneklere devam edelim.
“Hûd-87: Onlar dediler ki: “Ey Şu‘ayb! Atalarımızın taptıklarını veya mallarımızda dilediğimizi yapmayı terk etmeyi sana senin salâtın mı emrediyor? Şüphesiz sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.”
“Nûr–56: Ve rahmet olunmanız için salâtı ikâme edin [zihnî ve mâlî desteği oluşturun ve ayakta tutun[, zekâtı verin ve o Elçi’ye itaat edin. “
“Mâide–55: Sizin veliniz [size yakın olan] Allah’tır, O’nun Resulü’dür, bir de rükû eder bir halde [hanif olarak] salâtı ikâme eden, zekâtı veren iman eden kimselerdir. “
Sanırım bu üç ayette de, salât konusu çok açık anlatılıyor. Son ayete dikkat ediniz lütfen, rükû eder halde salâtı yerine getirir diyor. Demek ki salâtın birde şekilsel ibadet şekli varmış. Yavaş yavaş salât, daha açık netleşmeye, anlaşılmaya başladı.
“Nisâ–103: Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah’ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikame edin. Hiç şüphesiz ki salât, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.”
Yukarıdaki ayette, zor bir anımızdaki salâtta ne yapacağımızı söylüyor Rabbimiz. Dikkat ederseniz burada, ne zihni ve mali destek anlamında tek bir açıklama olmadığı gibi, zor bir anımızda Allah ı anmamızı söylüyor. Zor bir durumda ne başkasına maddi yardım düşünülür, nede fikri dersler verilir. Tekrar rahata kavuştuğumuzda yine salâtı tam olarak tamamlamanın yollarından bahsediyor. Demek ki salât Kur’an da açıkça belirlenmiş bir ibadet ki, belirlenmiş zamanda yapılacağını söylüyor. Yoksa insanlara hayır ve yardım etmenin, vakti ve zamanı olmaz. Her zaman zekat verilir, infakta bulunulur.
“Nisâ 101–102: Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâtan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. ……….”
Yukarıdaki ayeti yine, Sayın Hakkı Yılmaz ın anladığı şekliyle bakalım. Bu ayette ki salâttan daha önce örnek verdiği gibi, zihni, yani fikirsel eğitim salâtı olarak anladığını söylüyor ki, salât sözcüğü gördüğü yere, eğitime katılsınlar diye yazmış. Tüm bunları yani anlam ve manalarını kendi nefsimizce verirsek, Allah ın onlarca ayetine ters düşmüş oluruz. Ayet savaş halinden bahsediyor, bu ayette zihri ve fikri yardım dan bahsetmesi, sizce mümkün mü? Bir başka ayete bakalım şimdide.
“Hûd–114: Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salâtı ikame et [zihnî ve malî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.”
Yukarıdaki ayeti, yine salata verilen anlam dan yola çıkarak, anlamaya çalışalım. Salât Sayın Hakkı Yılmazın anladığına göre, zihni ve mali destek anlamında düşünelim ayeti anlamaya çalışırken. Daha önce Allah, salât vakti belirlenmiş bir yazgıdır demiştik. Burada da bu vakitlerin neler olduğunu açıklıyor. Ayete baktığımızda vakti belirlenmiş, Sayın Yılmazın deyimiyle zihni ve mali destek oluşturmak, zaman olarak herkesin yaşadığı gündüz zamanına nedense hiç denk gelmemiş bu ayette. İnsanların ihtiyaçlarının olduğu, çalıştığı zaman gündüz vakti ama Allah ın bahsettiği salâtın yapılacağı vakitle her nedense ya çok erken zaman, ya da akşam olduğu vakit. Sanırım ne demek istediğimi anladınız.
“Bakara 45-46 : Bir de sabırla, salâtla [eğitimle, öğretimle, sosyal destek kurumlarıyla] yardım isteyin. Şüphesiz bu [salât ve sabırla yardım isteme], saygılı olanlardan; gerçekten Rab’lerine kavuşacaklarına ve gerçekten kendilerinin O’na dönücü olduklarına inanan kimselerden başkasına çok ağır gelir. “
Yukarıdaki ayete baktığımızda salâtla Allah benden yardım dileyin diyor. Demek ki salât Allah tan yardım isteme, dilekte bulunmanın bir yolu, yöntemi. Fakat salât sözcüğüne eğitimle öğretim ve sosyal faaliyetlere destek olarak kabul edersek, bakın yine anlam bütünlüğü bozuluyor. Burada yapılmasını istenen bir hareket var. Devam edelim.
“Nisa–142: Şüphesiz ki münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki O, onların aldatıcısıdır. Ve onlar, salâta kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah’ı ancak, pek az olarak anarlar.”
Yukarıdaki ayete geçen şu cümleye bakalım. (Ve onlar, salâta kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar) Demek ki salata bazen erken vakitte bazen işi olduğunda da kalkıyor yani niyet ediyor ki, tembel insanların, gönülsüz insanların kalkışı örneğini veriyor. Hani rabbimiz salât vakti olarak gündüzün yakın vakitleri, erken bir vakitten bahsetmişti hatırlayalım. Herhalde bu saatte ne birisine zihni, ya da mali yardım yapacaktır, nede birisine ders verecektir bu insan. Bu ayetten de salatın gerçek anlamı çok açık anlaşılıyor.
TEKRAR HATIRLATMAM GEREKİRSE, YAZDIĞIM MEALLER SAYIN HAKKI YILMAZ A AİTTİR.
“Bakara–43: Salâtı [eğitim-öğretimi, sosyal yardım kurumunu] dikiniz/ayakta tutun, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin!”
Allah salâtı ayakta tutun diyor yani koruyun, bırakmayın. Daha öncede söylediğim gibi, Allah ayetinde salâtı ayrı zikrediyor, yanın dada zekâtı verin diye belirtiyor. Eğer salât sosyal yardım anlamında olsaydı, devamında ayrıca yine sosyal yardım anlamında, zekâttan ayrıca niçin bahsetsin. Ayetin son kısmında bir cümle var, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin! diyor. Peki, bu rükû sözüyle ne anlatmak istiyor Allah? Daha öncede bir ayette geçmişti hatırlarsanız, salât tanda bahsediyordu ve rükû edenlerle rükû edin diyor yine. Bu saygı ile eğilmeyi kime, niçin ne zaman yapacağız? Bakın salât kelimesine farklı bir anlam yüklediğimiz zaman nasılda soru işaretleri çıkıyor ortaya. Aşağıda vereceğim örnek ayette, salât sözcüğünün aslında ne anlama geldiği çok açık anlaşılıyor.
“Cum‘a 9–10: Ey iman etmiş kişiler! Toplantı günü salât için seslenildiği zaman, Allah’ın anılmasına hemen koşun, alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, işte bu, sizin için en hayırlıdır. Sonra da salât gerçekleştirildiğinde yeryüzünde dağılın ve Allah’ın lütfundan arayın. Ve felah bulmanız [zafer kazanmanız, durumunuzu korumanız] için Allah’ı çok anın.”
Demek ki salât burada, Allah ı anmak onu zikretmek, ona şükranlarımızı sunmak anlamına geldiği anlaşılıyor. Zaten namaz da bu anlamda değil mi? Namaz kılan Allah ı anıp, ondan istekte bulunup onu zikretmiyor mu? Sayın Hakkı Yılmaz salât kelimesine mali yardım anlamını vermesini bakın şöyle anlatıyor.
“Kur’ân’da, Salâtı ikame edin, Salâtı ikame ettiler ve Salâtı ikame ederler ifadeleri ile birlikte Zekâtı da verin, Zekâtı da verdiler ve Zekâtı da versinler ifadelerinin de yer almasının nedeni, malî destek olmadan salâtın ikame edilemeyeceğidir, yani sosyal destek ve eğitim-öğretim kurumlarının parasız, malî yardımsız oluşturulamayacağı ve yaşatılamayacağı gerçeğidir.”
Salat ve zekatın yanyana kullanılmasının anlamı, Allah a saygını, bağlılığını sun ve yoksulları koru ve kolla anlamındadır. Bunun birisini yapıp diğerini yapmıyorsan, Allah a karşı saygın eksiktir düşüncesi anlatılıyor. Eğer salâtı gerçekleştirmek için maddi bir şey, yani para gerekmiş olsaydı, bu salâttan yalnız zenginler istifade etmez miydi? Ya da bilgi vermek paylaşmak olsaydı, bunu yapamayacak olan insanlarda olabilirdi. Yani madem Allah bu kadar övdüğü salâtı yerine getirmenin, bizlere çok büyük faydaları var, durumu iyi olmayan, bundan istifade edemeyecek demektir.
Şimdi de Sayın Yılmaz, Salât ile zekâtı Allah ın yan yana kullanmasından çıkardığı anlama tekrar dönelim. Allah tüm ayetlerinde ikisini de ayrı zikretmiş. Bu durumda aynı anlamın çıkartılması asla mümkün olamaz. Çünkü zekât, infak ve hayırda bulunma konusunu Kur’an içinde çok daha detaylı anlatılmıştır, ayrıca teşvik etmiştir. Şimdide artık salât sözcüğünden Allah şekilsel olarak neler emrediyor onu anlamaya çalışalım. Tabi yine Sayın Yılmazın mealinden alıntılar yaparak.
“Bakara 125: Ve Biz bir zaman bu Beyt’i, insanlar için bir sevap kazanma/dönüş yeri ve bir güven yeri kılmıştık. –Siz de İbrahim’in makamından bir musallâ [salât gerçekleştirilecek yer] edinin.– Ve Biz İbrâhîm ile İsmâîl’e, “Beytimi, dolaşanlar, ibâdete kapananlar ve secde edenler, rükû edenler için tertemiz tutunuz” diye ahit almıştık.”
“Hac 26: Ve hani Biz, bir zamanlar, “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada kıyam edenler [zulme baş kaldıranlar], rükû edenler, secde edenler için evimi tertemiz et.”
Ayetlere baktığımızda Allah, İbrahim peygamberimizin hazırladığı evden bahsederek, bakın ne diyor. Sevap kazanma yeri olarak, İbrahim’in makamından salât gerçekleştirme yeri edinin diyor. Bahsedilen yerin günümüzdeki HAC mekânı olduğunu unutmayalım. Burada sevap kazanmak için bakın neler yapın diyor salât ile. Burasını dolaşanlar gezenler, ziyaret edenler ibadet e kapananlar, secde edenler, rükû edenler için burasını temiz tutunuz. İşte salât için hazırlanan yerde yapılması gerekenler ne kadar güzel anlatılıyor. BİZLER BÖYLE YAPARDA, SÖZLERİN ANLAMLARINI DEĞİŞTİRİRSEK, KUR’AN A UYMAK YERİNE, KUR’AN I KENDİMİZE UYDURMUŞ OLURUZ.
Bir başka ayete daha bakalım ve salâtın şekilsel boyutunu anlamaya çalışalım, tabi yine Sayın Yılmazın mealinden.
“Hac 77: Ey iman etmiş kimseler! Felâh bulmanız [zafer kazanmanız, durumunuzu korumanız] için rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin, iyilik yapın ve Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin.”
Allah iman edenlere sesleniyor ve ey iman edenler, felah bulmanız kurtulup huzura kavuşabilmeniz için, rükû edin, secde edin yani Rabbinize kulluk edin, ona dua edip ondan yardım isteyin diyor. Devamında ise yine aynı tavsiyede bulunuyor, iyilikler yapın Allah için her zorluğa baş koyun, gerekirse savaşın. Ayette felah bulmanız için rükû ve secde edin diyor, yazar ise felah sözcüğünü parantez içinde zafer kazanmak, durumunuzu korumanız olarak anlıyor. Bana göre konu ile hiçbir ilgisi yok. Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, salât sözcüğü ile Allah kendisine bir ibadet şeklinden bahsediyor ve onu da tarif ediyor bizlere. Bakın yine bir başka salâtın şekilsel boyutu.
“Furkan 64: Onlar (Rahman’ın kulları), Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek gecelerler.”
Demek ki Allah ın sevgili kulları, bizzat ferdi olarak Rabbine yalvarırken, ona ibadet edip ona şükrederken, kıyam ve secde ederek ona saygısını belirtiyorlar. İşte salâtın şekilsel olarak anlatımına bir başka örnek.
“Fetih 29:…. Sen onları, Allah’ın fazlından ve bir hoşnutluk isteyerek rükû edenler, secde edenler olarak görürsün. Onların secde izinden [Allah’a teslimiyetlerinden] nişanları, yüzlerindedir [tüm varlıklarındadır]…..”
Yukarıdaki ayet de konuya açıklık getiriyor. İman eden müminleri sen rükû ve secde edenler olarak görürsün diyor. Bu kelimelere eğer kendi nefsimizden farklı anlamlar verirsek, ancak kendimizi kandırmış oluruz. Onların secde izinden bahsediyor Allah. Peki, secde ettiğimizde nerede iz kalabilir? Tabiî ki alnımızda, çünkü yalnız orası yere değiyor. Fakat meali çeviren yazar nedense secde izi konusuna açıklık getirmek için, Allah a teslimiyetlerinden açıklamasını yapmış. Hâlbuki Allah açıklamayı netleştirircesine, bu izin yüzlerinde olduğunu, söylediği ve açıklık getirdiği halde, yine yazar bu kelimeye de bir başka anlam verip, tüm varlıklarındadır demiş.
Sizlere son olarak bir ayeti daha hatırlatmak istiyorum, tabi yine Sayın Hakkı Yılmazın mealinden. Sayın Yılmaz Kur’an da geçen salât sözcüğünden, eğitim sosyal faaliyet ve maddi yardımlaşma olarak kabul etmişti. Aşağıdaki ayete bakalım.
“Maide 6: Ey iman etmiş kişiler! Salâta [eğitime-öğretime, sosyal yardım çalışmasına] doğru kalktığınız zaman, hemen yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı el ile silin.”
Maide 6. ayette Allah iman edenlere seslenerek, salata niyetlenip kalktığınız zaman, önce yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar da ayaklarınızı silin, ya da mesh edin diyor. Lütfen dikkatle düşünelim. Sayın Yılmaz salât için eğitim öğretim, ya da mali destek demişti. Tüm bunlara başlarken yüzün, kolların yıkanmasının, başı ve ayakları mesh etmemizin mantığı nedir? İnsanlara mali destek yapacağım, ya da onlara fikri dersler vereceğim, bundan önce bahsedilen yerleri yıkamanın ne alakası, nasıl bir bağlantısı olabilir? Bunu kimse sormuyor mu?
Şunu da hatırlatmak isterim, Allah Ahzab suresi 56. ayetinde salât kelimesini, destek olmak anlamında kullanmış ve Allah ve melekleri peygambere destek olurlar, sizde destek olun diye açıklama yapar.
Ne yazık ki yüzlerce yıldır, bizlere öğretilenleri adeta Kur’an dan kanıt aramaya çalıştık. Onun içinde Allah ın sözlerini eğip, büktük yerlerini, anlamlarını değiştirdik. Daha açıkçası bizler Kur’an a uymak onu anlamaya çalışmak yerine, KUR’AN I KENDİMİZE UYDURDUK. Gelin bu yanlışımızı terk edelim ve elimizden geldiğince Kur’an ı anlamaya çalışarak, Kur’an a uymanın yolunu seçelim.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
https://kuranadavet1.wordpress.com/
https://twitter.com/KURANA_DAVET
http://www.hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
https://hakyolkuran1.blogspot.com/