KUR'AN A DAVET

 

 

 

AMACIMIZ HURAFEDEN, BATILDAN ARINMIŞ BİR İSLAM YAŞAMAKTIR. ONUN İÇİNDE REHBERİMİZ,  ALLAH IN KORUMASI ALTINDA Kİ, YALNIZ KUR'AN DIR.

YAZILARIMIN OLDUĞU DİĞER SİTELERİM.

 

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Takvim

 
Gerekli Linkler

 
KUR'AN DA GEÇEN, ŞEFAAT KONUSUNDA YAPTIĞIMIZ YANLIŞLAR.
Geçenlerde, İslam dininde şefaat konusunu anlatan, bir kitapçık dağıtılıyordu aldım ve okudum. Bu kitapçıkta anlatılan şefaat konusundan, sizlere önce örnekler vermek istiyorum. Daha sonrada anlatılan şefaatin, Allah ın emrettiği şefaatle aynı olup olmadığını, yine Kur’an ın rehberliğinden faydalanarak karşılaştıralım, anlamaya çalışalım. Çünkü Allah ın şefaat konusunda yaptığı çok net açıklamalar var Kur'an da. Kitapçıkta şefaat sözcüğünü tarif ederken, bakın şu açıklamalar yapılmış, adeta inançlarına delil, kanıt yaratabilmek adına.
 
"BİR BAŞKASI ADINA RİCADA BULUNMAK, BİR SUÇLUNUN AFFEDİLMESİ İÇİN ARACI OLMAK, BİRİNE YARDIMCI OLMAK, BİRİNİN ÖNÜNE DÜŞÜP İŞİNİ GÖRMEYE ÇALIŞMAK, BİRİNİN ARACILIĞINI İSTEMEK, MADDİ VE MANEVİ BİR İMKÂNI ELDE ETMEK İÇİN YETKİLİ NEZDİNDE ARACILIK YAPMAK, İHTİYAÇ SAHİBİ İÇİN İYİLİK ETMEK” MANALARA GELİR."

Söyledikleri tarif edilen şefaat ile gelin birde Kur’an'ın genel anlamda bahsettiği şefaatin anlamına bakalım ve söylenenlerle karşılaştıralım. Eğer Allah'ın bahsettiği şefaatle aynı şeyler kast ediliyorsa, elbette kabul edelim. Bakın Allah şefaat konusunda, çok kesin ve net bir şekilde, hatta adeta kesin bir uyarı yaparcasına ne söylüyor bizlere?
 
Zümer 44: DE Kİ: ŞEFAAT TÜMDEN ALLAH'INDIR. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz
 
Zümer 43: YOKSA ALLAH'TAN BAŞKA ŞEFAAT EDİCİLER Mİ EDİNDİLER? De ki: 'Ya onlar, hiç bir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?
 
Bu ayetlerde geçen, öyle bir şefaat anlamı var ki, asla bu yetki devredilemez, başkasına verilemez, hatta bu konuda aracıda kabul edilemez diyor. Bu çok net anlaşılıyor. Kur'an'da genel olarak ayetlerde anlatılan şefaatin, yukarıda anlatılan şefaatle hiçbir ilgisi yok. Gelin şimdide onu karşılaştıralım. Allah şefaat yetkisi yalnız benimdir diyor ve Allah tan başka şefaatçiler edinenlere de çok kızıyor. Yukarıdaki şefaati tarif edenler, neler söylenmişti şefaatin anlamı için hatırlayalım. "Başkası adına ricada bulunmak. Bir suçlunun affedilmesi için aracı olmak. Birinin aracılığını istemek. Maddi ve manevi bir imkânı elde etmek için yetkili nezdinde aracılık yapmak."
 
Şefaat adına söylenen bu sözler, sizce Allah'ın Kur’an da şefaat tümden bana aittir dediği, görev tanımına uyuyor mu? Asla uymuyor, çünkü Allah hiç kimseye aracı olmaz, ricada bulunmaz, kimseden yardım dilemez. DAHA DA ÖNEMLİSİ, ARACI KABUL ETMEZ. O yaratandır, ayırt edip çözüm getirenlerin, en hayırlısıdır. Demek ki Allah'ın genel anlamda bahsettiği ve tek elinde tuttuğu şefaat ile bizlere geleneksel İslam'ın bahsettiği şefaat, çok farklıymış. Şefaat kelimesinin tıpkı salat kelimesi gibi, Kur'an'da farklı anlamda da kullanılan ayetlerinide sizlere hatırlatacağım, ama hangi anlamda kullanılmış ona bakalım. 
 

Batıl inançlarını aklayabilmek ve batılı dine sokmak isteyenler, Şefaat kelimesinin Nisa suresi 85. ayetinde farklı anlamda kullanılmasını bile kullanarak, bizlerin edindiği VELİLERİMİZ-GAVSLARIMIZ BİZLERE MAHŞER GÜNÜ ALLAH İLE ARAMIZDA ARACILIK EDECEK, ŞEFAAT ARACI OLMAK ANLAMINDADIR DİYORLAR. Halbuki bu ayette şefaat kelimesi, özellikle kullanırken, bakın ne anlamda kullanılıyor. KİM HAKLI BİR DÂVÂYA KATKIDA BULUNUR, DESTEK OLURSA, ONUN TÜM GETİRİSİNDEN BİR PAY ALACAKTIR.” Elbette tam tersini yapanda, yani kötü bir işe yardımcı olursa, onun karşılığını alacaktır diyor. ​ Enbiya suresi 28. ayette de bu kelime aynı anlamda kullanılmıştır, hatırlayalım. "ALLAH, ONLARIN YAPTIKLARINI VE YAPMAKTA OLDUKLARINI BİLİR. ONLAR ALLAH'IN HOŞNUT OLDUĞU KİMSEDEN BAŞKASINA ŞEFAAT EDEMEZLER; O'NUN KORKUSUNDAN TİTRERLER." Bu ayette de melekler kast ediliyor ve onlar, Allah'ın hoşnut olduğu kullarına ancak, DESTEK OLABİLİRLER diyor. Yoksa meleklerde şefaat edemez, çünkü bu yetki yalnız Allah'ındır.

Kur’an’da bazı kelimeler, cümlenin gelişi ne göre farklı anlamlarda kullanılır. Örneğin SALAT kelimesi Kur’an’da 3 anlamda kullanılır. Birincisi kıyam, rüku ve secdeyle yapılan NAMAZ anlamında. İkincisi DUA anlamında. Üçüncüsü ise DESTEK OLMA anlamında kullanılır. hepsi de cümlede ne anlamda kullanıldığı zaten çok açık anlaşılır. Hatırlayınız Allah bir ayetinde elçisine hitaben, TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER DİYORDU. HATTA BİR BAŞKA AYETİNDE, ALLAH IN ELÇİSİNE HİTABEN, YARATTIĞIM KULUMLA ARAMDAN ÇEKİL UYARISINI, LÜTFEN GÖZ ARDI ETMEYELİM. Yani Allah kulu ile arasına, elçisini bile sokmuyor. Geleneksel İslam ın tarif ettiği, adını şefaat koyduğu konu, acaba başka bir konuyla karıştırılıyor olabilir mi? Gelin şimdide onun cevabını yine Kur’an dan arayalım. Allah Muhammet suresi 19. ayetinde, bakın elçisine nasıl dua etmesini istiyor.

Muhammed 19: Allah'tan başka tanrı olmadığını bil; HEM KENDİ GÜNAHIN, HEM DE İNANAN ERKEK VE KADINLARIN GÜNAHLARI İÇİN AF DİLE! Allah dönüp dolaşacağınız yeri bilir.

Yukarıdaki ayet, düşünen bir Müslüman a çok şeyler anlatıyor. Allah bu ayetinde elçisine dahi, KENDİ GÜNAHLARI İÇİN BİLE, ALLAH A DUA ETMESİ, ALLAH DAN AF DİLEMESİ GEREKTİĞİNİ BİZLERE ÖRNEK VERİP ANLATIYOR. Aynı ayette yine elçisinin, Allah a iman eden, İslam ı gereği gibi yaşayan kadın ve erkek müminler içinde DUA etmesini, ONLARIN GÜNAHLARI İÇİN AF DİLEMESİNİ söylüyor. Demek ki Allah ın elçisinin dahi, kendi günahlarının affı için, veya sevdiği dost ve yakınları için, Allah a dua etmesi isteniyorsa, bizlerinde yapacağı aynen bu yöntem olmalıdır. Allah ın Resulü yaşadığı dönemde, iman ettiğinden emin olduğu ümmeti için, ancak günahlarının bağışlanması adına DUA edebileceğini, verilen ayet örneğinde açıkça görüyoruz.Yine aynı konuda, Kur’an da geçen bir başka örneği hatırlayıp, bu konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayalım. Hatırlarsınız, Hz. İbrahim babası kendisine iman etmemiş. Bu konuda çok üzülen Hz. İbrahim, bakın elinden hiç bir şey gelmeyeceğini söyleyip, ancak ne yapabileceğini söylüyor.
 
Mümtehine 4. : ………SENİN İÇİN HEP AF DİLEYECEĞİM AMA ALLAH'TAN SANA GELECEK ŞEYİ GERİ ÇEVİRME GÜCÜM YOKTUR. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır.
 
Ne dersiniz, Hz. İbrahim dahi babası için, benim sana yapabileceğim, senin için dua etmek ve Allah tan senin için af dilemekten başka hiçbir şey elimden gelmez demesi, çok açık bazı şeyleri anlatmıyor mu? Demek ki Allah ın Resulünün dahi yapabileceği, yalnız sevdiklerine dua etmekten öte hiçbir şey yoktur. Tabi onlarda ancak, imanından emin olduğu ümmeti için bunu yapabilir. Kur’an ın bahsettiği şefaat, bizlerin günümüzde anladığı şefaat ile çok farklı. Allah ın bahsettiği şefaat, tek elinde tuttuğu ve HİÇ KİMSEYE VERMEDİĞİ, AFFETME VE BAĞIŞLAMA YETKİSİDİR. Allah Resullerine ve kendisinden hoşnut olduğu tüm kullarına sunduğu güzellik ve rahmet ise DUA KAPISININ, HER DAİM AÇIK OLDUĞUNUN ANLATILMASIDIR. Gelelim yine kitapçıkta anlatılan, günümüzde Resullere ve veli kişilere verilen şefaat konusuna. Bu kitapçıkta şefaati kısımlara ayırmış ve bakın neler yazmış.
 
"Bir takın bahtiyar insanların, HESAPSIZ OLARAK CENNETE GİRMESİ için yapılan şefaattir. Buda peygamberimize has bir şefaattir."
 
"Cehennemi hak etmiş bazı müminleri kurtarmak için yapılan şefaattir. BU ŞEFAATİ PEYGAMBERLER VE ALLAH IN DİLEDİĞİ VELİLER YAPABİLİR."
 
"Cehenneme giren günahkâr müminlerin, cehennemden çıkması için yapılan şefaattir. BUNU PEYGAMBERLER, MELEKLER, VELİLER VE KARDEŞLERİNİN CEHENNEMDEN ÇIKMALARI İÇİN, MÜMİNLER YAPABİLİR."
 
ANLATILAN BU ŞEFAAT ALLAH'IN ŞEFAATİ OLMADIĞI KUR'AN'DAN ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR. LÜTFEN ALLAH İLE ALDATICILARIN SÖZLERİNE KANMAYALIM. BUNUN İÇİNDE YALNIZ KUR'AN'IN İPİNE SARILIP, ONU DİKKATLE ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK OKUYALIM. Hani Rabbimiz bir ayetinde, katımdan açıklamadığım konularda konuşmanızı HARAM kılıyorum diyordu. Kur’an da bu anlatılanlar olmadığı gibi, Allah bu söylenenlerin tam tersini Kur'an da söylemektedir. Allah hiç kimsenin hesapsız cennete giremeyeceğini söylediği halde, incir çekirdeği kadar küçük yapılanın bile, karşılığı görüleceğini söyler bizlere. Cehennem hükmü verilmiş bir kimseyi, hiç kimsenin kurtarmayacağını apaçık söyleyen Kur’an a, gözlerimizi kapamak bu olsa gerek. Bakın Allah cehennem hak vaki olan bir insan için, elçisine ne diyor.
 
Zümer 19: Üzerine azap sözü hak olanı, ATEŞE DALMIŞ OLANI SEN Mİ KURTARACAKSIN?
 
Kur’an ne diyor bizlere, beşerin öğretisi rivayet ve sanı sözler neler söylüyor? Allah elçisine deki onlara diyerek, bakın bizlere ne söylemesini istiyor.
 
Cin 21: De ki: “Şüphesiz ben, SİZE NE ZARAR VEREBİLİR NE DE FAYDA SAĞLAYABİLİRİM.”
 
Yunus 106: SANA NE BİR YARAR, NE DE BİR ZARAR VEREBİLECEK DURUMDA OLMAYAN VARLIKLARI ALLAH'LA BERABER ANIP, ONLARA YALVARIP YAKARMA: çünkü eğer böyle yaparsan, muhakkak ki zalimlerden olursun!
 
Bu ayetlere benzer, o kadar çok ayetler var ki Kur’an da, doğrusu gerçekleri görmek istemeyenlere, Allah ın Resulü dahi doğruları anlatamamış ise, bizlerin ayetleri hatırlatmaktan başka yapacağı hiç bir şey yok demektir. Bu yanlışlara inanmak, bizleri günümüzde büyük hataların ardı sıra gitmemizi sağlamıştır, ah bir farkında olabilsek. Allah ın açıkça, sakın velilerin ardına düşmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim demesi, kimsenin çok fazla umurunda bile olmamış. Ben yinede hatırlatmak isterim.
 
Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyun, O'NDAN BAŞKA VELİLERE UYMAYIN. Ne az öğüt alıyorsunuz.
 
Ankebut 41: ALLAH'IN DIŞINDA BAŞKA VELİLER EDİNENLERİN örneği, kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi.
 
Zümer 3: Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'NUN YANINDA KENDİLERİNE BİR TAKIM DOSTLAR( VELİLER) EDİNENLER: ONLARA, BİZİ SADECE ALLAH'A YAKLAŞTIRSINLAR DİYE KULLUK EDİYORUZ, DERLER. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.
 
Allah din ve iman adına uyacağımız tek kitabın, Rabbimizden indirilen Kur’an olduğunu birçok kez söyler. Geçmişte cahiliye döneminde olduğu gibi, şefaatçi olarak edindikleri Velilere uyulmaması içinde özellikle dikkatimizi çeker bizlerin. Hatta Zümer suresi 3. ayetinde de, sizleri Allah a yaklaştıracaklarını söyleyen, veliler çıkacaktır, onlara sakın uymayın diye de uyardığını unutmayalım. Bizler şefaat konusunu, Kur'an dan uzak o kadar ileri götürmüşüzdür ki, aklın ve Kur’an ın onay vermesi mümkün değildir. Her ne hikmetse nefis bu sözleri kabulleniyor. Bakın Allah ne diyor, bizler nelere inanıyoruz.
 
Nisa 31; EĞER YASAKLANDIĞINIZ GÜNAHLARIN BÜYÜKLERİNDEN UZAK KALIRSANIZ, diğer kötülüklerinizi örteriz ve sizi nimet ve bereket dolu bir varış yerine ulaştırırız.
 
Allah açıkça büyük günahlardan uzak kalırsanız, diğer günahlarınızı bağışlarım dediği halde, bakın bizler zalimce işlediğimiz büyük günahları da, kime bağışlatmanın, affettirmenin yolunu bulmuşuz? "PEYGAMBERİMİZ ŞEFAATİNİN BÜYÜK GÜNAHLAR İŞLEYENLERE OLDUĞUNU İFADE ETMİŞ VE “ BENİM ŞEFAATİM ÜMMETİMDEN BÜYÜK GÜNAH İŞLEYENLEREDİR” BUYURMUŞTUR." Ne dersiniz, küçük günahları Yaradan a, Allah ın affetmediği büyük günahları da, Allah ın Resulüne affettirerek, tertemiz oluvermişiz. Ne kadar güzel değil mi? Ohhh ne ala. Sanırım hesap günü, acı gerçeklerle yüzleştiğimizde halimiz nice olur, onu düşünmek bile istemiyorum. Şimdide bazı ayetlere farklı anlamlar verip çeviren, Allah ın şefaat tümden bana aittir hükmüne tamamen ters düşen, yani kendisinden başka şefaatçilerinde olduğunu ima eden ayet çevirilerine bakalım ve üzerinde düşünelim.
 
Taha 109: O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.
 
Yukarıdaki ayetin mealine bakıp düşündüğümüzde, sanki Allah ın sözünden razı olduğu kişilere, şefaat yetkisi vermiş gibi anlaşılıyor. Bakın bunu böyle kabul edersek, ayetlerde geçen şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin fayda görmeyeceği o günden sakının ayetlerine ters düşüyor. Taha 109. ayetin bir öncesine bakalım şimdide.
 
Taha 108: O gün, kendisinden sapma imkânı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahmana karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.
 
Lütfen ayeti dikkatle düşünür müsünüz? Allah tüm kullarının hesaba çekileceği o gün çağırdığında, tüm sesler kısılmış, kimsenin konuşma mecalinin dahi olmadığı, herkesin kendi derdine düştüğü, bir uğultudan başka sesin duyulamayacağını söyleyen Rabbimiz, acaba devamındaki ayette şefaatçilerin çıkıp, istediklerine şefaat edeceğini söylemiş olabilir mi? Hani zerre kadar yapılan karşılık bulacaktır diyordu? Hani hiçbir şefaatin bu günde faydası olamayacağını söylediği ayetler ne oldu? Şimdide iki farklı mealden 109. ayeti tekrar yazalım.
 
Taha 109: O Gün, hakkında sınırsız rahmet Sahibi'nin izin verdiği, sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasına kayırmanın, arka çıkmanın bir yararı olmayacaktır.
 
Taha 109: O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna...
 
Bakın ilk yazdığım ayet mealindeki bahsedilen ile daha sonra yazdığım iki mealin anlamları ne kadar farklı. İşte bizler Allah ın kitabını nasılda kendimize uydurmuşuz, doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum. Son yazdığım iki mealde de Allah, hesap günü kendisinden hoşnut olduğum doğru kullarıma, kendileri adına dualar edilen sevgili kullarıma, ancak şefaatim fayda verecektir diyor. Bizler kendi inançlarımıza delil aramak adına, Kur’an da çelişki yaratmaktan hiç korkmuyoruz. Yine hurafe inançlara delil bulunmak adına, kelimelerle oynanan bir başka ayet örneği daha vermek istiyorum.
 
Meryem 87: Rahman ın huzurunda, söz almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemeyecektir.
 
Yukarıdaki ayete baktığımızda yine Kur’an ın diğer ayetlerine ters düşen bir anlam, çeviri görüyoruz. Ayet sanki şefaat yetkisini bazı kişilere Allah vermişte, bunlar dışında kimse şefaat edemeyecek anlamını taşıyor. Sizce bu ayette Allah bu anlamı vermiş olabilir mi? Aynı ayetin üç farklı mealine, lütfen bakınız.
 
Meryem 87: [bu Günde, hayattayken] O sınırsız rahmet Sahibi'yle bir bağ, bir bağlantı içine girmiş olmadıkça, kimse şefaatten pay alamayacaktır.
 
Meryem 87: Rahman katında söz almış olandan başkaları, şefaat imkânı bulamazlar.
 
Meryem 87: Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları, şefaate malik olamayacaklar.
 
Bakın ilk yazdığım Meryem suresi 87. ayet ile son yazdığım meallerin anlamı ne kadar fraklı. Kur’an ı ne hale getirmişiz ve nasılda kendimize Kur’an dan çok uzakta bir inanç yaratıp, kendimizce de sözcüklerin anlamını değiştirip, batıl inançlarımıza deliller yaratıyoruz. Tüm bunların cezasından kurtulmak içinde, edindiğimiz şefaatçilerin bir kısmına küçük günahlarımızı, Allah ın Resulüne de acımasızca işlediğimiz büyük günahlarımızı affettirmenin yolunu bulmuşuz. 
 
O gün geldiğinde, her şeyi göreceğiz. Bu iş bu kadar basit değildir. Elimizdeki Allah ın rehberini saf dışı bırakalım, onu bizler anlayamayız diyelim, daha sonrada edindiğimiz velilere kendi imtihanımızı yükleyip, kurtulalım. Yok öyle yağma, herkes kendi imtihanını kendisi verecektir. Kendi imtihanlarını edindikleri velilere yükleyenler, hesap günü acı gerçekle yüz yüze geldiğinde, geri dönüşü olmayan yola girdiğinde, neyle karşılaşacağını şimdiden göremiyorsa, onlara söyleyecekte sözümüz yok demektir. Tüm bu yazdıklarımın sonunda, bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Allah şefaat yani bağışlanma, affetme yetkisi yalnız benim yetkimdedir dediği halde, bizler bu konuda çok büyük bir yanlış yapıyor ve bakın ne diyoruz. "ŞEFAAT YA RASULALLAH."
 
Peki, bunun anlamı nedir biliyor muyuz? Hiç zannetmiyorum. Bunu söyleyerek, ŞEFAAT EY ALLAH IN RESULÜ DİYORUZ. Yani şefaati Allah dan dilememiz gerekirken, Allah ın Resulünden diliyoruz. Hani Yaradan şefaat tümden bana aitti diyordu, unuttuk mu ayeti? Hani namazımızı kılarken ayette, YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ DİYORDUK. Ne oldu yoksa namazda ne okuduğumuzun farkında değil miyiz? Ne yazık ki tüm gerçeklerin üstü örtüldü, sırf batıl inançlarımızı yaşabilmek adına.
 
Dilerim cümlemiz Kur’an ın bu gerçeklerinin farkında olan, yalnız onun ipine sarılan, Allah ın halis kullarından oluruz.
 
Saygılarımla 
Haluk GÜMÜŞTABAK.