Bizler her zaman Kur’an'ı anlayarak okuyup, üzerinde düşünmeliyiz diyor ve buna çok önem veriyoruz. Fakat elimizdeki Kur’an tercümeleri bazen, yanlış bilgiler etkisiyle tercüme edildiği için, okuyanı tedirgin ediyor. Onun için mutlaka farklı meallerede bakmalı ve karşılaştırmalıyız. Ama bu yanlışlardan korkmadan araştırdığımızda, tüm gerçekleri Kur'an bizzat kendisi gözümüzün önüne seriyor. Bu konuya bir örnek vermek istiyorum. Bakara suresi 184. ayetinde geçen bir kelimeye, günümüzde farklı anlamlar vererek, bakın ayette verilen mana nasılda değiştiriliyor. Önce Diyanetin mealini yazalım, daha sonrada farklı anlamlar veren cümleleri karşılaştıralım.
Bakara 184: Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. ORUCA GÜCÜ YETMEYENLER İSE, BİR YOKSUL DOYUMU FİDYE VERİR. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
Yukarıdaki ayette oruca gücü yetmeyenler, bir yoksulu doyumu fidye versin diye çevrilmiş. Önce hatırlatmak isterim bizlerin toplum arasında FİTRE dediğimi Kur'an'da aslında FİDYE diye geçer. Aynı cümleyi, bir başka mealden aldığımızda, anlamının tamamen değiştiğini görüyoruz. "ORUCA GÜCÜ YETENLERE BİR MUHTACI DOYURARAK FİDYE VERMEK, BİR YÜKÜMLÜLÜKTÜR." Ne kadar ilginç, çünkü anlamı diğer tercümenin tamamen tersi. Siz olsanız tedirgin olmaz mısınız? Elbette olursunuz. Yine bir başka mealde şöyle çevrilmiş. "ORUÇ TUTMAYA ZAR ZOR GÜÇLERİ YETENLERİN İSE BİR FAKİRİ DOYURACAK KADAR FİDYE VERMESİ GEREKİR." Ayetin başında, hasta yada yolculukta olanlar daha sonra, tutamadığı sayıda tutar diyor ve devamında eğer yeni yazdığım örnekte olduğu gibi, ZAR ZOR oruca gücü yetenlerin bir fakiri doyuracak fidye vermesi gerekirse, bu durumda orucu hiç sıkıntı duymadan tutanlar fidye vermeyecek mi diye bir soru gelir aklımıza. Allah ayetini böyle tatışmalı, asla indirmez. Bunlar bizlerin, kafasındaki yanlış bilgilerin etkisiyle oluşmaktadır. Konuyu anlamamıza yardımcı olması için, daha farklı tercümelerden de, aynı cümleyi yazmak istiyorum. "ONA DAYANIP KALACAKLAR ÜZERİNE DE FİDYE." "ORUCA (GÜÇ) DAYANANLARIN FİDYE VERMESİ, BİR YOKSULU DOYURMASI LAZIMDIR."
Kur’an ı tercüme edenlerin, farklılıklarını gördük. Peki, bu durumda bizlere düşen hiçbir şey yok mu? Elbette var, çünkü elimizde öyle bir kitap, öyle bir rehber var ki, istedikleri kadar hatalı çeviri yapsınlar, yeter ki ondan istifade etmesini bilelim. Allah diğer ayetlerinde söylediği gibi düşünene, aklını kullanana Kur’an da verdiği her konudan değişik örneklerle, Kur’an bütünlüğünde doğru cevabı bulmamıza yardım ediyor, şükürler olsun. Yeterki Kur'an dan habersiz, körü körüne birilerine tabi olmayalım. Zaten bunu yapmak, imtihan olduğumuz gerçeğinede ters üşer. Gelin bizde birlikte öyle yapalım. Kur’an bütünlüğünde bu konuyu düşünelim ve Rabbin verdiği örneklerden yararlanıp, doğru cevabı arayalım.
Biran şöyle düşünelim. Bu ayette Allah, Gücü yetenlere yani orucu tutmaya gücü yetenlere fidye(fitre) vermesi gerektiğini söylediğini varsayalım. Eğer böyle düşünürsek, hemen aklımıza bir soru gelecek. Bu durumda gücü yetmeyen hiç oruç tutacak durumu olmayan, sürekli hasta olan kişiler ne yapacak bu durumda? Çünkü bu büyük bir soru? Şöyle diyebilir miyiz? Allah bu konuda bir hüküm vermemiştir, onun için oruç tutamayan zaten tutamaz, herhangi bir fidyesi de yoktur. Geçici hasta olan yolcu olan sonra orucunu tutar, Allah bu açıklamanın dışında başka bir açıklama yapmamıştır demek, bizi doğru sonuca ulaştırır mı? YA DA ORUÇ TUTABİLEN AMA FİDYE VERMEYE GÜCÜ YETMEYEN VARSA, DURUMU NE OLACAK? ORUCU EKSİK Mİ OLACAK?
Madem oruç tutanlar fidye veriyor, Hastalığından ya da yaşlılığından dolayı, hiç oruç tutamayacak kişiler, sorusunun cevabını nasıl alacaklar? AYETİ BU ŞEKİLDE ANLARSAK, BU SORUYA CEVAP BULMAK MÜMKÜN DEĞİL. Siz olsanız ve bu soruya cevap alamasanız, tedirgin olmaz mısınız? Düşünün lütfen, ORUÇ TUTABİLECEK GÜÇTE OLANLARA, FİDYE OLARAK FAKİRİ DOYURMA GÖREVİ DE VERİLECEK, AMA HİÇ TUTAMAYACAK DURUMDA OLANLARA, HİÇBİR FİDYE YOK, öylemi dostlar? Kur’an böyle bir soruyu, asla cevapsız bırakmaz. Bu hüküm, Kur'an'ın diğer ayetlerinede ters düşer. Şimdi de ayette geçen fidye kelimesinden yola çıkalım. Fidye nedir? Günümüzde de kullanılan bir sözcüktür. BİR ŞEYİN KARŞILIĞINDA VERİLEN, TAKAS, KURTULMALIK ANLAMINDADIR. Meariç suresi 11-12-13-14. ayetlerde, bakın inkarcılar azaptan kurtulmak için, ne yapmak isteyecekleri söylenir. "GÜNAHKÂR KİMSE İSTER Kİ, O GÜNÜN AZABINDAN KURTULMAK İÇİN OĞULLARINI, KARISINI, KARDEŞİNİ, KENDİSİNİ KORUYUP BARINDIRAN TÜM AİLESİNİ VE YERYÜZÜNDE BULUNANLARIN HEPSİNİ, FİDYE OLARAK VERSİN DE, KENDİSİNİ KURTARSIN." Buradan da anlaşılıyor ki FİDYE kelimesi Kur'an da karşılık kurtulmalık anlamında kullanılıyor. Sözlükte geçen bir başka anlamı da, Kur’an'ın herhangi bir farzından birini yerine getirmeye gücü olmayan bir kimsenin, Cenâb-ı Hak'tan özür dilemek kastı ile verdiği para veya sadakadır diye geçer.
Bu durumda hem oruç tutup hem fidye vermek, bu kelimenin anlamına ters düşüyor. Demek ki yapılamayan bir görev var ki ortada, o görevden Allah'ın huzurunda kurtulmalık olarak, bir diyet ödeniyor olmalı. Yoksa fidye kelimesi kullanılmazdı. BU DURUMDA ORUÇ TUTAMAYAN, GÜCÜ NİSPETİNDE BİR FAKİRİ DOYURACAK, HAYIRDA BULUNACAK ANLAMI ÇIKIYOR AYETTEN. Şimdide Allah, fidye sözcüğünü özelikle daha başka nerelerde Kur’an' da kullanmış ona bakalım, konuyu daha doğru anlamak için. Bakara 85. ayetinde, esirleri fidye verip kurtarılmasından bahseder. Bakara 196. ayetinde, hac konusunda yapamadığımız bir emrin karşılığı olarak, Kâbe ye bir şey bağışlayıp, fidye olarak verilmesini emreder. Yine Zümer suresi 47. ayette iman etmeyenlerden bahsederek Allah, yeryüzünün tamamı kendilerinin olsa, azabın kötülüğünden kurtulmak için fidye olarak verirlerdi diye açıklama yapar bizlere. Kur’an a baktığımızda fidye kelimesi çok geçer, fakat anlamın tamamı, BİR ŞEYE KARŞILIK ANLAMINDA KULLANILMIŞTIR.
Şimdi gelelim Bakara 184. ayette geçen kelimeye. Eğer burada anlatılmak istenen, oruca gücü yetenler yada zar zor gücü yetenler yani tutabilecek olanlar ise, devamında bir farz emri yerine getirenin, ayrıca fidye vermesi Kur’an bütünlüğüne uymuyor. Yok, eğer gücü yetmeyenler, yani orucu tutamayacak durumda olanlar anlamını verirsek, işte o zaman devamındaki fidye sözcüğü yerini bulacaktır. Çünkü yerine getirilmeyen bir farz görev var, mutlaka bunun da bir fidyesi, karşılığı olması normaldir. Peki, bu kelimeye neden bu derece farklı anlamlar verilmiş ve yanlış anlaşılmış? Yukarıda da sizlere örnek verdiğim, bir çeviri üzerinde biraz düşünelim. "ONA DAYANIP KALACAKLAR ÜZERİNE DE FİDYE." Türkçede de olduğu gibi, her dilde bazı kelimeler vardır, bir birinin zıttı anlamlarını taşır, fakat cümle içinde kullanıldığında, gerçek anlamı hemen anlaşılır. Örnek vermek istiyorum. "Kimseye dayanmadan dimdik ayakta kaldım." "Ona dayanmasam, yıkılıp yere yığılacaktım."
Dayanmak kelimesi iki zıt anlamlarda, bakın anlamı nasıl değişiyor. İşte kelime olarak tercüme edildiğinde, ONA DAYANIP KALMAK, benim verdiğim örnekte olduğu gibi, zıt anlamındadır. ORUCA GÜÇ YETİREMEMEK, ZORLANMAK, YASLANMAK ANLAMINDA KULLANILMIŞTIR Kİ ALLAH, BU DURUMDA OLANLAR FİDYE VERSİN KOLAYLIĞINI GETİRMİŞTİR. Şöyle bir soru aklınıza gelebilir. Orucu tutamayacak durumda olup da, fidye verecek, fakiri doyuracak gücü olmayanlar ne yapmalı? Ayetin devamına baktığımızda, bu sorumuzun da cevabını buluyoruz. Yazımın başında, mealini verdiğim örnekte ne diyordu? Bunu özellikle seçtim.
"BUNUNLA BİRLİKTE, GÖNÜLDEN KİM BİR İYİLİK YAPARSA (MESELA FİDYEYİ FAZLA VERİRSE) O KENDİSİ İÇİN DAHA HAYIRLIDIR."
Parantez içine yazılan, mesela fidyeyi fazla verirse ibaresi, bana göre ayetin manasını daraltıyor, değiştiriyor almamız gereken bilginin üstünü örtüyor. Dikkat ederseniz ayette böyle bir açıklama yok. Ayeti tercüme edenin, kendi anladığı yazılmış. Aynı ayeti farklı bir mealden yazalım. "KİM GÖNÜLDEN İYİLİK YAPARSA, O İYİLİK KENDİSİNEDİR." Buradan da anlıyoruz ki, maddi gücü olmayanlar, gönülden fidye vermek istediği halde veremeyenler, başka konularda elinden gelen iyiliği yaparak bu fidyeyi ödemiş olabiliyor. Dinde zorluk değil kolaylık vardır. Herkes imkanı nispetinde sorumludur. Allah zorluk değil kolaylık sağlar. Bunlar Kur'an hükümleridir lütfen hatırlayınız. Bakara suresi 286. ayetinde ne diyordu Allah hatırlayalım. " ALLAH BİR KİMSEYİ ANCAK, GÜCÜNÜN YETTİĞİ ŞEYLE YÜKÜMLÜ KILAR." Teğabun 16. ayetinde de bu konuda bizlere açıklama yapıyor ve bakın ne diyor. " ŞU HALDE NE KADAR GÜCÜNÜZ YETİYORSA, ALLAH’A KARŞI O KADAR SORUMLU DAVRANIN." Zaten ayette, fidyenin miktarı özellikle belirtilmemiştir. Ne yazık ki bu ayet, bu derece farklı anlaşıldığı için, oruç tutanların ayrıca Fidye (fitre) vermesi gerektiği, topluma öğretilmiştir. Hâlbuki Fidye(fitre) oruç tutamayanların üzerine farzdır.
Elbette fazladan hayır yapmanın, hiçbir sakıncası yoktur. Kur’an'da yardımlaşma, gücü olmayana yardım özendirilmiştir. Ama bizlerin yapması gereken, Allah'ın ayetlerini doğru anlamak olmalıdır. Kur’an zekât vermeyi, yoksula karşı şefkatli olmayı bizlere emreder. Hatta onlara karşı yapacağımız yardımı, infak etmeyi kendisine borç vermek anlamında kullanarak, bizleri teşvik eder.
Ben Kur’an bütünlüğünde, Rabbin verdiği örneklerden yola çıkarak, bu düşüncelere ulaştım. Bu yazdıklarım benim Kur'an'dan anladıklarımdır, yalnız beni bağlar. Bir Müslümana düşen, söylenenleri hemen kabul etmeden, Kur'an süzgecinden geçirmek, Allah'ın söylediği gibi, ayetler üzerinde düşünüp, aklımızı kullanmak olmalıdır. Her beşer kendi imtihanından sorumludur. İmtihan olduğumuz kitabında, Kur’an olduğunu lütfen unutmayalım.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK.